17 Mart 2013 Pazar

Amadeus


Yine bir yoğunluk içerisindeyim. Bir yandan iş, bir yandan ingilizce, bir yandan çalışmalar derken kendime hiç vakit ayıramaz hale geldim. Önceden tez yüzünden sızlanmalarım olurdu. Şimdi ise iş yüzünden bu sızlanmalarım devam etmekte.... Haftasonu bir anda bitiveriyor ve ben kendimi yeni bir haftaya hazır hissetmezken pazartesi kapıya dayanıyor. Aslında bu yorucu tempoya alıştım desem de haftanın son iş günü pilimin bittiğini hissediyorum ama ertesi günün tatil olacağını düşünmek yüzümü az da olsa gülümsetmeye yetiyor. Cumartesilerini genelde  evde sessizlik içerisinde geçirirken, şu son iki haftadır cumartesilerim dışarıda geçmeye başladı. Pazar günü kazısanız, burnumu dahi dışarı çıkarmam modundayım:) Buradan arkadaşlarıma da duyurulur:) Konuşmayı, bir şeyler anlatmayı ve hatta arkadaşlarımla sohbet etmeyi çok seven ben, sadece susmayı ve çok az olmak kaydıyla  da dinlemeyi tercih etmeye başladım. Benim için alışık olmayan bu durum sanırım yaz ayına kadar sürüp gidecek:) 

Neyse cumartesileri yeni aktivitem full film izlemek. Kitap okumayı boş kaldığım her vakit yapsam da, artık film izlemek sadece haftasonuna ertelenen bir durum haline geldi. Bu hafta "Amadeus" adlı filmi izledim. Film, W. Mozart'ın hayat hikayesini konu alıyor. Film biraz uzun sürmüş olsa da açıkcası çok etkilendim. Bir dahi müzisyenin hatta o dönemin avrupasında tanrının mucizesi hatta Theophilos (Tanrı dostu) olarak anılmış olsa bile kötü bir hayat geçirmiş olduğunu görmekteyiz. Aslında tarihe bakıldığında önemli adamların bu erken ölümleri ya sefaletten ya da ruhları bedenlerine dar geldiğinden mi nedir intiharlarıyla sonuçlanıyor. 6 yaşında besteler yapmaya başlayan bu eşsiz müzisyen Avursturya'nın kuzeyinde yer alan Salzburg kentinde dünyaya gelmiş, fakat kariyeri Viyana'da gerçekleşmiştir. Notalarla oynamayı bir oyun haline getiren bu dahi müzisyen içindeki çocuğu asla öldürmediği söylenmektedir ki bunu film boyunca görmekteyiz. 35 yaşında hayata gözlerini yuman Mozart ardında bir hayli borç bıraktığı bilinmektedir.




Bugün bile operalarını, konçertolarını dinlediğimizde ruhumuzun havalanıp uçtuğu hissini veren bu adam neden sefalet içinde bir yaşam sürdü? Bu soru aslında gerçekten çok önemli. Çünkü o dönemin avrupasında özellikle Viyana'da Paris'te ve Almanya'da kralların ve kraliçelerin karşısında operalarını, konçertolarını ve müziği icra eden ve günümüzde halen saygı duyulan bu olağanüstü besteci, neden bu kadar parasız bir yaşam sürdü ki o dönemin Viyanasında müziğe çok da önem veriliyordu. Fransa Kraliçesi Marie Antoniette'nin kardeşi II. Joseph Avusturya'nın başında yer alıyordu ve müziğe önem veren bir kraldı. Filmden gerçekten çok etkilendim. Hayatının içine bu kadar müziği dahil eden ve notalarla konuşan ve notanın tınısını kafasında canlandırıp kağıda döken Mozart'ın hikayesinin anlatıldığı bu film gerçekten çok etkileyiciydi. 


Son olarak filmi izledikten sonra Mozart ile ilgili kitapları netten taradım ve Can yayınlarından çıkan kitabı okumaya karar verdim. İlerleyen aylarda bu kitabı burada tanıtmayı düşünmekteyim. Son olarak usta bestecinin bir eseriyle konuyu bitirmek istiyorum. Herkese iyi günler dilerim.












http://www.youtube.com/watch?v=2TUIQjZT_8Y

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder