31 Ağustos 2012 Cuma

Sonbahar'a 1 kala, bu ay okunacak kitaplar:)


Merhabalar, yazın şu son günlerine girmek üzereyiz ve benim en sevdiğim iki mevsimden biri olan sonbahar'a merhaba diyecek olmaktan dolayı çok mutluyum. Bu ay okumayı planladığım kitapları paylaşmak istedim. Hatta bazılarına başladım. Sevgiler.







18 Ağustos 2012 Cumartesi

Bulgakov- Üstat ile Margarita


Kitap klubü için seçtiğimiz bu kitap ile ilgili söylemek istediğim tek şey okumakta neden bu kadar geç kaldığım oldu. Mihail Bulgakov, Stalin Dönemi'nde yaşamış ve bu dönemin kendi üzerine düşen yükünü taşımış bir yazar. Yazmış olduğu bu kitap ancak ölümünden 20 yıl sonra yayınlanmasına izin verilmiş ve 80 sayfası kitaptan çıkartılmış. 20. yüzyılın önemli yazarlardan biri olarak bilinen Bulgakov eşsiz anlatımı, kurgusu, roman içinde roman olgusu onu önemli bir yer edinmiş olmasını sağlayan özelliklerden sadece birkaçı. 

Kitap aslında iki bölümden oluşuyor. Biri geçmişte, diğeri ise Günümüze yakın bir tarihte geçiyor. Günümüze yakın dönemi anlatmış olduğu bölümde gerçek dünyanın içerisine fantastik öğelerin iç içe girmiş olduğunu görüyoruz. Aslında her şey şair İvan ile editör Berlioz'un İsa'nın ölüm kararı çıkartan Pontius Pilatus ve onun dönemini konuşmaya başladıkları sırada başlıyor. Prof. Woland kılığına girmiş Şeytan ona eşlik eden iki yardımcısı ve konuşan kedi Behemot  onların yanına yaklaşıyor ve  Woland'ın , şair ile editörün konuşmalarına katılmasıyla olaylar değişik bir hal alıyor. Artık Moskova bilindik bir şehir olmaktan çıkıyor. Ardı ardına esrarengiz olaylar meydana geliyor ve birçok kişi ortadan kayboluyor, akıl hastanesine kaldırılıyor, yaralanıyor ve içlerinden bazıları ölüyor.   Bulgakov fanstastik öğelerin olduğu enterasan olayları anlattığı bu bölümde aslında Moskova'nın Stalin Dönemi'nde yaşanan gerçeklerine vurgu yaptıgı bir nebze olsun anlaşılıyor. Kitabın ikinci bölümünde İsa'nın ölüm kararının Pontius Pilatius tarafından açıklandığı ve bu konuda valinin bir iç hesaplaşma içerisine girdiği bölümlerle karşılaşmaktayız. Kitabı okurken İsa'dan bahsedilmiş olduğunu  Pontius Pilatius'tan çıkardım çünkü kitapta İsa'nın isminden  Ha- Nastri diye bahsedilmekte bazı yerlerde de ise Yeşua diye söz edilmektedir. İsa'nın arapça adının Yeşua olduğunu bilmiş olsam da Ha-Nastri'yi bir an çıkaramamıştım. Bu kitaptan sonra hemen Jose Saramago'nun İsa'ya göre İncili'ini okudum. Bu kitabı biraz geç yazmış olmamın nedeni ise, kitabı kitap klubu üyeleriyle agustos ayı için seçmiştik ve ben kitabı temmuzda bitirince arkadaşlarımın okumasını bekledim. Sanırım birçoğu başlamıştır. Kitapta en çok sevdiğim bölümler ise Pontius Pilatus olduğu bölümlerle Üstat'ın anlatıldığı kısımlar oldu. Pontius Pilatus'un kendi iç hesaplaşmasını okurken Dostoyevski'nin unutulmaz karakteri Raskolnikov aklıma geldi. Bilindiği üzere Raskolnikov'u bu kadar ünlü kılan kendi iç hesaplaşması ve vicdan muhakemesiydi. Pontius Pilatus'u okuyunca da bunu hissettim. Üstat adı verilen karakterde ise, Bulgakov'un hayatından esintiler olduğunu anlıyorsunuz. Yazarlar, genellikle kitaplarının her birinde bir karakterin ardına gizlenir oradan bizlere seslenirler. Burada da Bulgakov'un Üstat'ın kılığına girmiş olduğunu düşünüyorum. Kitaptaki fantastik öğeler için şunu söyleyebilirim ki, rus edebiyatında ilk defa karşılaştığım bir tarzdı. Fantastik kitapların tutkunu bir insan olduğum için bu kitabı okumak bir hayli zevkliydi. Tek eleştirim diğer Rus yazarlarının kitaplarında olduğu gibi isimlerin çokluğu ve uzunluğu idi:) Buna benzer bir durum Güney Amerika edebiyatında da var. İnsanın okurken kafası karışıyor. Buna ragmen kurgusu ve dili mükemmel olan kitabı okumanızı öneririm. Everest yayınlarından çıkan kitabı alırsanız hem maddi açıdan hem de manevi açıdan sizin için daha güzel olacağına garanti ederim.:)

Küçük Kara Balık / Samed Behrengi


Merhabalar, bu aralar birçok yerde bu küçük masal kitabına rastlıyorum. Geçenlerde nette İknur Özdemir'in çevirmiş olduğu kitapları inceliyordum. İknur Özdemir bildiğiniz üzere muhteşem bir çevirmendir ve Onun çevirdiği kitapları okumanın hazzı farklıdır. Çevirmiş olduğu kitaplar arasında Samed Behrengi'nin Küçük Kara Balık adlı kitabı da bulunmaktaydı. Geçen ay bu kitabı sipariş ettim ve yarım saat içinde okudum. Çok sevdim. Evet aslında bu bir masal kitabı ama içinde verdiği mesajlar çok güzeldi. Çocuk masallarının esas amacı zaten bu değil midir? Geleceğe dair çocukların doğru kararlar almasında yol gösterir. Çocukken bu kitabı neden okumamışım anlamadım:) Dünya klasiklerinin küçük versiyonlarını okurken bunu da araya sıkıştırabilirmişim. Sevgili arkadaşım sezen küçükken yazarın kitaplarını okuyan sanslı kişilerden biri. Hemen hemen bütün kitapları mevcut:) 

Kitabın konusuna gelince, küçük bir derede yaşayan küçük kara balık, diğer balıklardan farklı olarak denizlerde yaşamak istemekte ve bu düşüncesi nedeniyle diğer balıklar tarafından dışlanmaktadır. Diğer balıkların anneleri, çocuklarını düşünceleriyle zehirleyeceklerinden korktuklarından dolayı küçük kara balıkla konuşmalarını istemezler. Fakat Küçük kara balık her şeyi göze alarak yollara düşer. İnandığı yolda yürümekten vazgeçmez. Geride annesi ve arkadaşlarını bırakmıştır. Ama O, Onlardan farklı düşünmekte ve yılmadan bu istediğini yerine getirmek istemektedir.Yolda başına bir sürü şey gelse bile yine de yılmaz. Çünkü o küçük bir derede ömrünü tüketmektense, denizlere, okyanuslara dökülmek ve orada yaşamak istemektedir. Yolda yeni canlılarla, balıklarla tanışır. Onlarda yaptığı şeyin hayal olduğunu ve yanlış yolda olduğunu ve bu sevdadan vazgeçmesini önerirler ama küçük bir balık bile olsa yine de yılmaz yoluna devam eder. Masalın sonu istediğim gibi bitmese de, şu küçücük masalda toplumdaki durumumuzu ne kadar benzediğini fark ettim. Diğerlerinden farklı düşünsek ya da farklı şeyler yapsak hemen eleştiri yagmuruna tutuluruz. Hevesimiz kaçar, çoğu zamanda vazgeçeriz. Aslında sindirilen bizler, kendi kararlarımız  ya da yaptıgımız işler yüzünden bazen toplumda dalga konusu olur ya da çocuk olmakla nitelendiriliz.  O ne der, bu ne der diyerek yaşadığımız şu hayatta, kendi isteklerimiz, planlarımız hep ikinci planda kalır. Sanırım dışlanmaktan korktuğumuz için. Elalem ne der? :)) Bence küçük kara balık gibi yapıp kim ne derse desin inandığımız işleri yapmaları, düşüncelerimizin peşinden gitmeliyiz. Aslında bu zamana kadar elalem ne der diye yaşamadım ama şu ne düşünür benim hakkımda diye dediğimde çok oldu itiraf ediyorum. İnsanlar zaten bizim hakkımızda konuşmak isterlerse mükemmel olmamız ya da hatasız kul olmamız bir şeyi ifade etmiyor. O yüzden Sting'in söylediği gibi;  Be yourself no matter what they say:)


10 Ağustos 2012 Cuma

Jose Saramago/ İsaya Göre İncil


Nobel ödüllü Portekizli yazar, Jose Saramago benim en sevdiğim yazarlardan biridir. Hatta şunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Şimdiye kadar okuduğum yazarlar arasında dili bu kadar ahenkli, akışkan ve sade anlatan başka bir yazarla daha karşılaşmadım. Bu tabi ki benim kendi görüşüm. Yazarla tanışmamı Lizbon'a Gece Treni adlı kitap vesile olmuştur. Adı geçen bu kitapta muhteşemdir. Bu aralar çok satanlar arasında yer almaktadır ve mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Bunun dışında Sevgili dostum Selmin ablanın evinde kitaplarından Görmek adlı kitabı karıştırma fırsatım oldu ve o an kitapla bütünleştim ve elimden bırakamadım desem yeridir. Sonra iki kitabını aldım okudum ve daha sonra ideefixe'in indiriminden yararlarlanarak 6 kitabını aldım. Son olarak da kırmızı kedinin indirimde olduğu bir dönemde üç kitabını aldım. Sanırım bu üçlü set halen indirimde. Bu kitaplardan biri İsa'ya göre İncil. Tarihle iç içe olmamdan dolayı İsa ile ilgili birkaç kitap okumuştum. Bu kitapla ilgili birçok yorum okudum ve kitabın sarsıcı ve ilginç olduğu yazılmaktaydı.

Kitabın konusu bilindiği üzere İsa'nın yaşamı. Bu kitabın diğerlerinden farkı ise, İsa'yı Yusuf'un oğlu olarak gösterilmesidir. Kitabın ilk başında Tanrı'nın oğlu olarak değil Marangoz Yusuf ile Meryem'in oğlu olarak gösteriliyor ama yine de bazı işaretlerle İsa'nın seçilmiş kişiler arasında olduğuna da vurgu yapıyor. Kitabın ilerleyen sayfalarında ise İsa'nın Tanrının oğlu ile ilgili kısmında detaylı olarak anlatsa da kitap daha çok İsa'nın doğumu, çocukluk yılları, gençlik dönemi yaşadığı buhranlar, sıkıntılar ve Mecdelli Meryem ile karşılaşmasından oluşuyor. Sonralarına doğru İsa'nın sonunu hazırlayan ve çarmıha gerilmesi de anlatılsa da bu konuyu daha az değinmesi  kitabı eleştirebileceğim yönlerinden biri. Çünkü Tarihte daha çok İsa'nın gençlik yılları ve çarmıha gerileceği döneme kadar olan süreçte Hristiyanlığın yayılma süreci havariler ve Onların yaşadıkları olaylara parmak basılırdı. İsa'nın mucizelerine de yer verilen kitapta sorgulayıcı alt yapısıyla sizi düşünmeye sevk etmiyor değil. Bu kitabı çok hızlı okudum. Sevdim de. Teoloji ile ilgileniyorsanız ya da tarihle, bu kitabı edebi zevk almak için okumanızı tavsiye ederim.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

The Help/ Duyguların Rengi



İki gün önce bir film izledim ve etkisi halen devam etmekte. Son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biri The Help. 1960 'lı yılların Amerika'sında geçiyor. Amerikan'ın Mississippi Eyaletinde siyahlarla beyazlar arasındaki mücadeleyi sarsıcı bir şekilde yansıtıldığı filmde Emma Stone başrolde yer alıyor. Filmi izledikten sonra Faulkner'ın Agustos Işığı adlı kitabını okuma istediğim bir hayli arttı. Çünkü bu kitapta da siyahlarla beyazlar arasında mücadele anlatılmakta ve yanlış hatırlamıyorsam Mississippi Eyaletinde geçmekteydi. Tarih olarak bu filmden bir hayli geride tabiki:))

Filmin konusuna gelince, Mississippi Eyaletinde yaşayan aristokrat beyazlarla onlara hizmet eden siyahları konu alıyor. 1960'lı yıllar hakkında da bize bilgi veren filmde beyaz çocuklara bakan, onlarla duygusal bağ kuran siyahlar üzerinde duruyor. Toplumdan direk olmasa da dolaylı olarak dışlanan siyahların yaşadıkları olaylar gözler önüne seriliyor. Onlarla aynı sofraya oturmayan,  fazla konuşmayan, yardım istediklerinde el uzatmayan, hatta mikrop kapma düşüncesiyle aynı tuvaleti bile paylaşmayan beyazlarla, onların yanında yıllarca çalışıp, çocuklarını büyüten sevgi gösteren ama her  zaman tenlerinin renginden dolayı ikinci sınıf insan muamelesi gören siyahları anlatıyor. 
Skeeter adlı kararterde bir siyahi dadı tarafından büyütülmüş aristokrat bir aileye mensup bir beyaz. Fakat kendisi toplumdan dışlanan, aşağılanan siyahlardan yana bir tutum sergilediğini  onları desteklediğini filmin sonuna kadar görmekteyiz. Ayakta durmaya çalışan ve her nasıl olursa olsun mücadele eden kadınları da bu filmde görmekteyiz. Özellikle Minnie ile Aibileen adlı iki karaktere hayran kaldım.  Skeeter rolünde gördüğümüz Emma Stone'un oyunculuğu da bir hayli güzeldi. İzlediğim ilk filmiydi ama şahsen oyunculuğunu çok begendim. Gerçekten çok sarsıcı ve çok etkileyeci bir film. Daha fazla detay vermek istemiyorum. İzlemeniz dileğiyle. Sevgiler.

5 Ağustos 2012 Pazar

Okuduklarım, İzlediklerim ve Dinlediklerim:)

Merhabalar bu aralar okuduklarımı, izlediklerimi ve dinlediklerimi buraya yazmak istedim. Okuduklarım arasında Mihail Bulgakov'un Üstat ile Margarita adlı kitap bulunmakta. Bir sonraki yazı bu kitap üzerine olacak ama agustos ortası gibi yazmak istiyorum çünkü,  kitap klubunun agustos ayı kitabı olduğundan ve birçok arkadaşım  henüz  başlamadığından böyle bir karar aldım:) Kitabı 1 ay önceden seçince böyle bir durumla karşıya karşıya kaldım:) Şimdilik şu kadarını söyleyebilirim okudugum en ilginç klasikler arasındaydı ve ben çok sevdim:) Onun dışında  kitaplarının kurgusunun yanı sıra diline hayran oldugum Jose Saramago'nun İsa'ye göre İncil'ini bitirmek üzereyim. Bu kitap da çok güzel, bir o kadar sarsıcı ve sıradışı olduğunu söyleyebilirim. Bunun yanı sıra Oscar Nasıl Wilde Oldu? kitabını okuduktan sonra Charles Dickens hayranlığım arttı ve Büyük Umutlar'ı bir yandan okumaya başladım.

İzlediklerim arasında Edgar Allan Poe'nın esrarengiz ölümünü konu alan The Raven adlı film ile Beyazlarla siyahların arasındaki mücadeleyi konu alan The Help adlı filmi izledim ve bu filmi şiddetle tavsiye ederim. Etkisinden halen kurtulamadım diyebilirim. Muhteşem bir film. Bunun dışında İncir Reçeli adlı filmi de sonunda izleyebildim. Güzel bir filmdi.

Dinlediklerim arasında bu aralar Diana Krall, Leonard Cohen, Caro Emerald ve Ella Fitzgerald yer almakta. Evet bu aralar yoğun olarak jazz dinliyorum:) Herkese İyi pazarlar diliyorum. Serin günler geçirmemiz dileğiyle:9