31 Aralık 2011 Cumartesi

2011 Veda ederken





Merhaba, 2011 veda edeceğimiz şu saatlerde yeni bir yıla merhaba demeden önce bende buraya ufak notlar paylaşmak istedim. 2011 yılı benim için sakin, sessiz ve tezimin yogunluğu ile geçen bir yıl oldu. Bu yıl da aynı şekilde geçeceği kesin. Okumayı her anlamda sevdiğim için bu beni yormuyor. Yoran sadece insanlar ve Onların tavırları ve sorunları. 
2011'de izlediğim en güzel film Midnight Paris, okuduğum en güzel kitaplar, Serenad, Kirpinin Zarafeti, Uçabilen Kız ve Beyazlı Kadındı. Gittiğim en  güzel tiyatro oyunu Tarla Kuşuydu Juliet idi.
 Bu yeni yılda herkese ilk başta sağlık, huzur, mutluluk, iş, aşk, para, getirmesini dilerim. Bol bol kitap okuyabileceğimiz ve onları tartışabileceğimiz güzel bir yıl olsun. İçimize huzur dolsun. Kıskanç, haset, mutsuz insanlar hayatımızdan yok olsun, kapı dışarı olsun. Sıcacık dostluklarla huzurlu bir şekilde geçirebileceğimiz bir yıl olsun.

Sevgilerimle


30 Aralık 2011 Cuma

Kitap Klubumuz:)

Merhabalar, yaklaşık olarak 1.5 yıldır sürdürdüğümüz bir kitap klubumuz var. Her ay bir araya gelip seçtiğimiz kitab hakkında konuşuyoruz. Ekip arkeolog, tarihçi, doktor, elektrik mühendisi http://gunicinderastladim.blogspot.com/ haberleşme mühendisi, hukukçu, ingilizce öğretmeni ve matematik öğretmeninden oluşuyor. Aslında çok çılgın bir ekibimiz var. Bol kahkahalı, bol yorumlu ve bol eglenceli buluşma oluyor bizim için:) Bu ay Le Clezio 'nun Göçmen Yıldız adlı kitabı için biraraya geleceğiz:) 

20 Aralık 2011 Salı

Yeni kitaplarrrr



Geçtiğimiz aydan itibaren, kitaplığım kitaplarla şenlendi. Doğum günümde hediye verilenler, benim kendi aldıklarım ve bugün idefix'ten gelen siparişlerimle birlikte kitaplarımın sayısı fazlalaştı. Eksilmesin artsın diyorum.:)

4 Aralık 2011 Pazar

Zülfü Livaneli- Serenad



Merhabalar, bu aralar blogumu çok boşladım. Anlatacağım bu kitabı geçen ay okudum. Üç gün içinde bitirmiştim. Halen tadı damağımda desem yeridir. Aslında bu aralar çok kitap okudum ama bir türlü buralara girip yazamıyorum. Yoğunluktan ve yoğun olmadıgım zamanlarda ise dinlenmekten:) sanırım biraz yazma konusunda üşengeçlik yaşamaktayım:)

Kitabın konusu aslında 1940'lı yıllar ile 2000'li yıllar arasında gidip gelmektedir. Roman'ın baş kahramanı olan Maya kitabın başında kendisini Müslüman, Hristiyan ve Yahudi olarak tanımlamaktadır. Bu cümleden direk yazarın hümanist bakış açısını hissetmek mümkün. Kitabın konusu aslında hüzün desek daha doğru olurdu. Bazı yerlerde gözlerim doldu, bazen kitabı kapattım kenara koydum ama sonra tıpış tıpış gidip, şimdi bakalım ne olacak diye okumaya devam ettim. Kitap aslında Maya'dan daha çok Roman'ın diğer kahramı olan 80 küsür yaşında olan Alman Prof. Maximilian Wagner'ın hüzünlü hikayesini anlatıyor. Maya, bu hikayeyi dinleyerek eşlik ediyor ve bu Prof. Wagner yüzünden, dış çevreden hiç hak etmediği iftiralara ve haksızlıklara uğruyor. Kitabın en acıklı yeri ise Wagner'ın karısına bestelediği Serenad adlı eserini Şile'de deniz kenarında soğuk havaya rağmen Ona ithaf ederek çalmasıydı. Wagner'ın böyle bir şey yapmasının nedeni ise, karısının bu sularda ölmesi, Wagner'ın bunu ve karısının yokluğunu unutamaması ve yıllar sonra karısını kaybettiği yere gelerek Onun anısına bu besteyi çalmasıdır. Yahudi olan karısı Nadia'nın II. Dünya Savaşı Dönemi'nde Sturma faciasında ölmüştür. Struma faciasının da ardında kalanları, bilinmeyeleri gün yüzüne çıkaran Livaneli, bu konuda da yakın geçmişimizi ögrenmemizi, ya da unutmak istediklerimizi hatırlamamıza yardımcı oluyor. Kitabın dili, diğer Livaneli kitaplarında olduğu gibi sade ve duru bir anlatıma sahip, Hikaye ile bütünlük sağlayan dil ve anlatım, kitabın hemen bitmesine neden oluyor:) Eleştirebileceğim tek şey ise yazarın fazla detaycı olmasıdır. Kitapta birçok şeyi Onun sayesinde öğreniyorsunuz ama, bazen okurken tarih dersi gibi oldu demekten kendimi alamadığım yerler çok oldu:) Herkese iyi okumalar