17 Ocak 2011 Pazartesi

Kara Kitap- Orhan Pamuk



Bu aralar hiçbir şeye vakit bulamıyorum. Kütüphaneye git, kitapları makaleleri bul, onların fotolarını çek, sonra eve gel düzenle, çalış, düşün ve bunun gibi birçok şey:) Allahtan kitapları seviyorum ve ne yazıkki mesleğimi de seviyorum. Eğer bu mesleği gerçekten sevmiyorsunuz sanırım her şey size eziyet gibi gelecektir. Toprağın kokusu ciğerlerinize bir kere işledikten sonra Arkeoloji sizde bağımlılık yapmıştır demektir. Bütün zorluklarına, insanlarla uğraşmak  ve bunun gibi her şeye rağmen Arkeolojiyle Hayat güzel:) Gelelim kitap okuma konusuna, eskiden sıkı bir okuyucuydum, ama bu aralar yemek yemeyi bile unuttuğum oluyor ve iki ayda bir hayli kilo verdim. Görenler nasıl bir rejim uyguladığımı sorduklarında onlara tez yazmalarını öneriyorum:) Kara Kitap neredeyse 1 aydır okuyupta bitiremediğim bir kitaptı ama dün gecenin geç saatlerinde bitti.

Orhan Pamuk'un okuduğum bu üçüncü kitabı. Benim Adım Kırmızı kadar güzel olmasa da yine de güzel bir kitap. İnsanın kendini ve hayatını sorgulamasına neden oluyor. Hoş ben bu yoğunlukta kendimi ne kadar sorguluyorsam:)) Kitabın baş kahramanı Galip'in, karısı Rüya'nın bir anda ortadan  kaybolması üzerine olayları incelerken kendini sorgulamasına tanıklık ediyoruz. Karısı Rüya aynı zamanda amcasının kızıdır. Galip, Rüyayla yaşadığı günlere okuyucu götürerek kendi hayatının değerlendirmesini yapmaktadır. Onun dışında Gazeteci olan diğer amcasının oğlu Celal'e olan hayranlığının kendi olmaktan vazgeçtiğini görmektedir. Yazar Benim adım kırmızı'da sürekli üzerinde durduğu üslup olayına burada Celal ve Galip üzerinden anlatmaktadır. Bu konuda Orhan Pamuk'a hak vermiyor değilim. Şöyle düşünelim sevdiğimiz yazarları aklımıza getirelim, sürekli onların kitaplarını okumuş ve artık onların yazma üsluplarını bildiğimizi varsayalım ve ilerde deneme ya da roman yazdığınızı düşün, acaba o yazarlardan etkilenerek mi olay kurgusunu kurarız. Belki bunu istemesek te farkında olmadan yaparız. Kitapta da Celal'de Rüyayla birlikte bir anda ortadan kaybolunca, çalışmış olduğu gazeteden sürekli Celal'in yazı yazmasını beklemektedirler ve bu işi Galip devralır. Celal'in bütün yazılarını neredeyse ezberleyecek kadar okur ve aynı onun tarzında yazıları yazmaya başlar ve kimse onun Celal olmadığını anlamaz. İşte insan  o zaman düşünüyor üslup diye bir şey yok. Aslında sevdiğimiz yazarları okuduktan sonra bizim akıl süzgecimizden arta kalan tortular aslında onlarla harmanlanan uslubumuzu oluşturuyor. O zaman nerede kaldı özgünlük, bu kitabı okuyunca insan bunları düşünüyor. Allahtan tez yazarken edebiyattan uzaklaşıyorum:)) Bilimsel dunyayı bazen bu yönden sevmiyor değilim:) Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Orhan Pamuğu da daha yakından tanıma fırsatına sahip oluyoruz.
İyi okumalar
Sevgiler
Bellanomisma

1 yorum:

  1. ben bu ara Masumiyet Müzesini okuyorum ilk başlarda sevmeme rağmen belli bir yerden sonra başlayan tekrarlarla sıkmaya başladı. Kara Kitap daha hoştu özellikle Celal Salik'in köşe yazılarını çok sevmiştim.

    YanıtlaSil